Merhaba! Ben Hüsne Çiğdem, nam-ı diğer Rhea! Yıl 1986, Şubat’ın 22’si, saat 12:00 civarları gezegen dünyada, Adana’da doğdum. Küt, kaküllü saçları olan, insandan çok kediye benzeyen bir ruh olarak başladım hayatı dinlemeye. Çokça susup, etrafımı ve insanları izlediğim için kocaman gözlü bir kız oldum. 8 yaşında babamın başına dokunarak, ellerimin şifasını keşfettim. Çocukluğum, benim kadar şanslı olmayan sokak çocukları ile beslenme çantamı paylaşarak geçti. Çok uzun süre anlam veremedim insanlar arasındaki farklara. 16 yaşında, Tarsus Amerikan Koleji’ndeyken, İngiliz Dili ve Edebiyatı okumaya karar verdim. Karar vermemdeki en büyük etken, lisede bizlere Shakespeare ve George Orwell okutan Kanadalı öğretmenlerimdi. 18’imdebüyükannemin Üsküdar’daki evine taşındım. Büyük avizeli, aslan ayaklı masaları olan, kristal küllükler ve çeşit çeşit şarap kadehleri ile dolu bir evdi. Gizemliydi, insan her gün yeni bir çekmece keşfedebilir, her birinin içinde ayrı bir seyahate çıkabilirdi. Aynı sene hayal ettiğim gibi İstanbul Üniversitesi’nin İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünde okumaya , kısa hikayeler yazıp çeviriler yapmaya başladım. 19’umda, Singapur ve Avustralya’ya gittim. Hayatımda ilk defa başka bir ülkede, başka bir saat diliminde, başka dillerde akan hayatların içinde yeni bir coğrafyanın keşfindeydim. Yedi hafta süren seyahat beni yedi sene süren bir aşka düşürdü, bu aşk uzun bir süre beni Amerika ve Türkiye arasında getirdi götürdü. 20’de hayatımda ilk defa çocuklar ile çalışmaya başladım, Robert Kolej’deydim. (Rhea da tam olarak burdan geliyor: her yaz sihirli evrenlere giderken her birimiz yeni bir isim seçerdik, ben Rhea'yı seçmiştim.) Çocuklarla sanat beni üretmeye, üretirken eğlenmeye ve farklı yönlerimi keşfetmeye davet etti. 4-12 yaş arası çocuklar için sanat atölyeleri tasarlamaya başladım. 22'de Arjantin'deydim, Buenos Aires'te geçirdiğim üç ay içerisinde bir italyan gibi ispanyolca konuşmanın, tango yapmanın ve sabahlara kadar dans etmenin mutluluğunu yaşıyordum. 25’te yoga ve meditasyon ile tanıştım. Tanıştıran ablamdı tabii ki. Hadi gel çok iyi gelecek sana biliyorum dedi. Ders bittiğinde, hiç tanımadığım beden parçalarımı tanımış, hayretler içinde kalmıştım. Yoga, kendi gerçeğime ulaşmamı sağlayan muazzam bir yolculuk olarak hayatıma girdi böylelikle. 26’da ilk aşk bitti. Bir gün sessizce derse girmeyi beklerken, acaba hocalık eğitimine katılsam mı derken, iç sesimi duyan hocam, dış sesiyle evet mutlaka katılmalısın, artık zamanı geldi dedi. Tam o sıralar yeniden, yeni bir aşka düşmüştüm, bu sefer aşk insanlığın kendisi oluvermişti. 27’de bir 23 Nisan haftası, bu sefer artık bir müzede çocuklar ile sanat çalışmalarını inceliyor üretimlerde bulunuyordum. Yeni bir alan keşfetmiştim, İstanbul Modern’deydim. Yine 27’de Üsküdar’daki gizemli evimden Cihangir’e taşındım. Evimi minik bir stüdyoya çevirmiş, yoga dersleri verir, başka bir koldan beslenir olmuştum.
Ve yaş 30, geldik bugüne: peki yolculuk şimdi nereye ?
Yoga hocalığı, çeviri ve müze çalışmaları, reiki seansları, sabahlar, çizimler, sanat yürüyüşleri, seyahatler, yazılar ... Rheaworks'ün çıkış noktası öncelikle, bugüne kadar olan biten ne varsa hepsini bir araya getirmekti. Rumi'nin de dediği gibi:
Ne kadar söz varsa düne ait.
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.
Şimdi yeni adımlar, yeni yaş ve düşler, yeni temas ve ilişkiler, yeni düşünüşler zamanı!
Pek heyecanlı!
"Bir ceviz kabuğunda koca bir dünya"ya, dünyama hoşgeldiniz!