Kutsal Anne Miti
Bu zamanlardan çok uzun zamanlar öncesinde, zamanın bükülebilen bir kavram olduğunun bilindiği dönemlerde bu topraklarda yaşayan kadınlar vardı. Bu kadınların dolgun memelerinden sütle yaşam enerjisi akar, besili kalçalarının hareketleriyle yeryüzü sallanırdı. Rahimlerinden akan kırmızı sıvıyla toprağı harç yapar bereketlendirirlerdi.Evren kendini kadınların bedenlerinde yeniden şekillendirirdi. Göbek deliklerinden bir iple kainatın döngüsüne bağlanırlar ve onunla bir dönerlerdi. Mamutu avlayıp öldüren erkek, ölü hayvandaki kanı görür, sonra mağaraya döndüğünde kanayan kadını görür ve anlam veremezdi. Kadın her ay döngüsünün karanlık zamanında kanar ama ölmez ve yaşamı tekrardan yaratırdı.Erkek korkardı, ondan çekinirdi. Kadının bedeni devinim halindeydi. Büyür, genişler, küçülür, sarkar, sonra içinden canlar çıkarır, bu çıkan canları da yine bedeninden akan kutsal sıvı ile beslerdi. Erkek kadının içindeki mabede giriş yaptığında orada yok olup giderdi. Erkeğin erginlenme yolundaki ödülü kadının kendisiydi. Tohumlarının atılarak içinde var olduğu rahme tekrardan giriş yapabilme hakkı onun için kazanılan bir zaferdi.Bu zamanlar inancın kendisinin dişil olduğu zamanlardı. Dolunaylarda insanlar sabahlara kadar dans eder, sevi**r, esrime ayinlerinde kainat ile birlenmeyi deneyimlerlerdi. Kadınlar doğumlardan da ölümlerden de sorumluydu. Öte alem ve bu alem arasında geçiş kapısını tuttuklarından yer altının sırlarını da bilirler, bunu yer yüzüne nasıl getireceklerini de birbirlerine haber ederlerdi.Kadın hep gözlemdeydi. Sakince ve şefkatle bekleyerek bitkiyi de, hayvanları da, Ademi de evcilleştirdi. Inanna’nın Enkidu’yu sevişe sevişe evcilleştirmesi gibi kadın şefkatiyle, kabulperver haliyle kimi zaman sakinliği, kimi zamanda vahşiliğiyle kentler kurdu, uygarlığı getirdi.Sonra bir zaman geldi erkek yaratımda birazcık da olsa bir katkısı olduğunu fark ettiğinde onca zamandır eşitlikçi bir şekilde yaşamayı seçen kadınları oyun dışı bırakarak, kendilerine kardeşlik grupları kurdu. Korkunun, psikolojik ve fiziksel şiddetin gücünü kullanarak kadınları sahneden aşağı attı. Artık yaşam toprakta ve kadının rahminde değil, gökyüzünde ve erkeklerin yüreklerinde can bulmaktaydı.Kutsal sayılan dişil sembol olan yılan kadının saçlarına dolanarak iffetsizliğin yoldan çıkmışlığın işareti oldu.Gel zaman git zaman kadın bu dönüşüme hayatta kalabilmek için uyum sağladı. Bazı kadınlarda bu yeni sistemin içerisinde erkeklerin yanında yer alarak kız kardeşlerini kurban etmeyi seçti.Kadın hayatta kalabilmek için kadim bilgeliğini yer altına gömdü. Neşeli şarkılarını susturdu, bedeninin devinimlerini durdurdu. Tehlike arz etmesin diye görünmez oldu. Bedeninde beş bin yıllık yas hapsoldu.Şimdi canım kadınlar, zaman yeniden bükülüyor ve bizler o zamanın bilgeliklerini bu zamanlarda tekrardan hatırlıyoruz... ŞŞŞŞŞ! Duyuyor musunuz? Şimdi bundan sonra duyup görecekleriniz kadınların beş bin yıllık uykularından uyanışlarının şarkıları, dansları, şiirleri ve hikayeleridir. Haydi gelin hep birlikte dans edip söyleyelim!Bilgeliği vahşi özünde taşıyan kadınların kabilesinden geliyorum.Duaları söylemeye, davulun ritmi ile dans etmeye geliyorum.Devrimin ateşini yakmak için çok uzaklardan geliyorum.Kalbinde ateşi taşıyan, bir şeyleri değiştiren binlerce güçlü kadının kabilesindenim.Kendini yeryüzüne adamış ataların tohumlarıyım.İki dudaklarının arasındaki güç, tüm yaratılmışları uyandırıyor.Uyanın kadınlar! Kadınlar uyanın!Tüm yaratılmışlar için acı verici sesleri susturun!Sizin sesinizi duymalarına izin verin.Kadınlar yaşamı yükseltecek olan koruyucularsınız.Rahimlerinizdeki anıları şifalandırın.Yeni hikayeler yazdıkça her birimizin rahimleri şifalansın.Yaşam bizim kanımızda,Gelenekler bizim özümüzde,Birbirimiz için ve atalarımız için uyanalım.
Birbirimiz için ve herkes için uyanalım.Uyanın kadınlar, kadınlar uyanın!
( Sözler Luna Santa “Despierten Mujeres” şarkısından alıntıdır.)
Hüma Zeybek