Meditasyon ve Beyin Aktivitesi İlişkisi
Yoga ve meditasyon uygulamasının, New Age kişisel gelişim furyaları arasından sıyrılıp, arkasına nörobilimin desteğini alarak her geçen gün parlamaya devam etmesi bu kadim öğretinin sürdürülebilirliği açısından hepimiz için çok değerli. Zamanın ruhu ve çağın getirileri bakımından içedönük her tür bireysel çalışmanın, salt spiritüel çatı altında ele alınıyor olmasının yarattığı handikap, meditasyon ve farkındalık pratiklerinin bilimsel zeminini etkileyemiyor ne mutlu ki. Siz de meditasyonun gündelik yaşamda nasıl fark yarattığına dair deneyimleri daha somut bir mekanizma ile açıklamaya ihtiyaç duyuyor olabilirsiniz. Son yıllarda bu konuda giderek artan bir hızla birbiri üzerine gelen araştırmaların kanıtladığı şekliyle; meditasyon ve beyin kimyasının, uzun vadede ise beynin nöroplastik yapısının değiştiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu sürecin işleyişine dair sunulan veriler ise hem nörobilim hem de yoga/meditasyon dünyası adına epey doyurucu ve mühim.
Beynimizin düşünme ve eyleme geçme reflekslerini dönüştürebilme kabiliyetimiz doğrultusunda, meditasyon pratiğine ayrılan sürelerle beynin farklı bölümleri arasındaki organizasyonu olumlu yönde etkileyebiliyoruz. Beynimizin kabaca 3 bölümlü yapısını oluşturan; ilkel/sürüngen beyin, orta beyin ve ön beyin arasındaki görev dağılımını ve sinir ağları kaynaklı iletişimi yeniden düzenleyebiliyoruz. Vücudun temel fonksiyonlarından (solunum, nabız vb.) ve içgüdüsel tepkilerinden sorumlu alt/ilkel beyinden başlayarak dış duyular ile motor kontrolün merkezi orta bölüme ve rasyonel işlevleri içeren neokortekse uzanan etki alanıyla meditasyon uygulaması, gündelik yaşamdaki tavır ve düşünce kalıplarımızı tamamen değiştirebiliyor.
Düzenli bir meditasyon pratiğinin ilk etkilerini, ‘savaş/kaç’ refleksinden sorumlu amigdalanın aktivitesindeki azalma ile deneyimliyoruz. Evrimsel psikolojide atalarımızın her daim tetikte kalmasına yardımcı olan ve hayatta kalma içgüdümüzü şekillendiren amigdalanın etkinliğindeki stabilite ve yavaşlama, gündelik yaşam içerisindeki duygusal ve fiziksel tetikleyicilere karşı dayanıklılık kazandırıyor. Buna istinaden stres hormonu kortizolün seviyesindeki düşüş de bizi tepkisellik hâlinden uzak tutuyor. Düzenli meditasyon ile güçlendirilmiş bir beyindeki orta bölümde ise dışa dönük duyusal algımızda daha berrak bir filtreleme mekanizması, buna yönelik motivasyon ve alışkanlık yöneliminin verimliliği gözlemleniyor. En geç gelişen ön beynin günlük yaşamda problem çözme, karar verme, sosyal iletişim, sorumluluk ve farkındalık gelişimi vb. süreçlerini yöneten prefrontal korteks bölümü ise meditasyon sayesinde tümüyle yeniden şekillendirilebiliyor. Düzenli meditasyonun teşvik ettiği bilinçli farkındalık hâli sayesinde, olaylar karşısında geliştirdiğimiz davranış kalıplarını ve duygusal tutarlılığımızı yeniden sistematize ederek sinir iletim ağlarını olumlu şekilde yapılandırabiliyoruz. Stres ile baş etme kapasitemizi güçlendirmenin yanı sıra subjektif yerine objektif düşünceyi baş role taşıyan ‘mindful’ tavır; beynin gri madde denilen hafıza, öğrenme ve bilişsel beceri kaynağını da besliyor.
Yoga ve meditasyonun ardındaki nörobilimsel dayanak ile ilgili çalışmalarıyla tanınan Nörolog Sara Lazar ve ekibinin Harvard Tıp Okulu ve Massachusetts General Hospital’da gerçekleştirdiği araştırmanın sonuçları şimdilik bu konudaki en kapsamlı içeriği sunuyor. Düzenli meditasyon uygulaması yapan deney grubunun, 8 hafta sonundaki beyin aktiviteleri ile yapmayan grup arasında 5 farklı bölgede kayda değer değişiklikler bulan ekip; yoğunlaşmanın şu kısımlarda olduğunu not ediyor.
1- Bilinç akışı ve öz farkındalık ile ilgili olan posterior singulat kortekste.
2- Öğrenme, bellek, duygusal düzenleme ve algılamaya yardımcı olan sol hipokampüste.
3- Temporal parietal kavşak (TPJ) denilen merhamet, persfektif alma ve empati ile ilişkili bölgede.
4- Düzenleyici nörotransmitterlerin çoğunlukla üretildiği beyin sapının Pons adı verilen alanında.
Giderek artan sayıda araştırmanın da gösterdiği biçimde, düzenli meditasyon pratiği spiritüel bir uygulamaya indirgenemeyecek denli biyolojik temeller üzerinde yükseliyor ve beynin biyokimyasal yapısından, plastik yapısına dek kapsamlı bir alanda fonksiyon gösteriyor.
Görüyoruz ki; beyindeki sinir hücrelerimiz nöronların birbirleriyle kurdukları iletişim kanallarını yeniden organize edebilmek ve beynimizin nöroplastik yapısının yardımıyla gündelik hayata adapte edilebilen bir mental egzersizi yaşamımızın rehberi yapmak bizim elimizde. Tüm bu verilerden hareketle, meditasyonu kişisel uygulamalarımızın bir parçası haline getirmeyi tekrar tekrar denemeye değer.
Ece Dursun